Çocuk mülteciler sınır dışı edilme endişesi yaşıyor

Ortadoğu başta olmak üzere birçok ülkede yaşanan iç çatışmalar sonrası aileler çocuklarıyla birlikte yeni bir yaşam umuduyla göç etmek zorunda kalıyorlar. Gittikleri ülkelerde mülteci olarak anılan bu insanların çocukları derin bir psikolojik sorunla karşı karşıya kalıyor. Başkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi Zeynep Emre, çocuk mültecilerin yaşadıkları sorunlara ilişkin oldukça dikkat çekici bir makale yazdı

Çocuk mülteciler sınır dışı edilme endişesi yaşıyor
17 Nisan 2021 - 22:15
Avrupa, özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrası sağladığı ekonomik refah ortamı, güvenli ve özgürlükçü sosyal yapısı sayesinde çok tercih edilen bir göç merkezi haline gelmiştir. Bu durum Avrupa’nın, ülkesinde yaşadığı siyasi, hukuki ve sosyal sorunlar sebebiyle göç ve iltica eden kişilerin başvurduğu başat bölge olmasına yol açmıştır. Buna istinaden, Avrupa Birliği’nde dahili sınırların kaldırılması sonrası üye ülkeler, mülteci ve göçmenlerin kontrolünü sağlamak amacıyla ortak bir tutum içerisine girmek zorunda kalmıştır

AB ülkelerinin göç ve iltica programının amaçları kısaca iki aşamaya ayrılabilir. Birincisi, göçmenlerin sayısında meydana gelebilecek artışı kontrol etmek ve sınırlandırmak, tek taraflı göç yönetiminin sebep olacağı olumsuz etkilerden kaçınmak iken; ikincisi AB’ye üye olan ülkeler arasındaki sınır kontrollerinin kaldırılmasına yol açacak girişimlerde bulunmaktır.
 
Mülteci krizinin Avrupa’da en fazla etkilediği ülkelerden biri, en liberal göç politikasına sahip İsveç’tir. Öyle ki yalnızca 2015 yılında 200 bine yakın kişi sığınma başvurusu yapmıştır. İsveç, söz konusu yıl için, kişi başı gelire oranla en fazla sığınmacı kabul eden OECD ülkesi olmuştur. Ancak göçmen akışı, entegrasyon sorunlarını da beraberinde getiriyor. Özellikle, iltica başvurusunda bulunup bu süreç içerisinde İsveç’te ikamet eden, sosyal hayata ve değişime uyum sağlamaya çalışan mülteci çocuklar, iltica başvuruları kabul sürecinde reddedilme ve sınır dışı edilme korkusunun yarattığı belirsizlik ve stres sonucu klinik boyutta uzun süreli hayattan kopuşa sebep olan travmalarla boğuşuyor


İsveç’te yüzlerce mülteci çocuk, sınır dışı edilme stresi sonucu yaşadıkları, İsveççe "uppgivenhetssyndrom" olarak adlandırılan teslimiyet sendromundan muzdarip. Çocuklar, dünyadan uzaklaşıp koma benzeri bir duruma giriyor ve aylarca komadan çıkamayabiliyor



Bu sendromu yaşayan çocuklar ilk olarak 2000'lerin başlarında İsveç'te acil durum odalarında ortaya çıktı. Hastalar, kısa süre içerisinde Stockholm'ün çocuklar için tek yatılı psikiyatri ünitesindeki tüm yatakları doldurdu. 2005 yılı itibariyle, yaşları 8 ile 15 arasında değişen 400'den fazla çocuk bu rahatsızlığa yakalandı. Karolinka Üniversite Hastanesi'nde psikiyatri ünitesi direktörü Göran Bodegard, bu hastalıktan muzdarip hastanın belirtilerini "tamamen pasif, hareketsiz, içe kapanık, sessiz, yemek içmekten aciz, idrarını tutamaz halde, fiziksel bir uyarıya veya acıya tepki vermeyen" olarak sıralıyor. Çocuklar başlarda konuşmayı kesip sadece yatıyor, sonra gitgide yeme ve içmeyi kesiyor ve koma haline giriyor



Son üç yılda 200’den fazla yeni teslimiyet sendromu vakası ortaya çıktı. Avustralya’daki sığınmacı gözaltı merkezlerindeki çocuklar arasında da aynı belirtilerin görüldüğü bildirildi.

 İsveç, diğer tüm Avrupa ülkelerinden daha fazla sığınmacı kabul ederek 1970'lerden beri mültecilere sığınak oldu. Fakat son yıllarda ülkenin siyasi mülteci tanımı daraltıldı. Savaş halinde olmayan ülkelerinden kaçan ailelerin sığınma talepleri sık sık reddedilmeye başlandı. İsveç halkının çok büyük bir kısmı hala göçmenlere ve mültecilere karşı destekleyici olsa da göçmen karşıtı düşünce gitgide büyüyor ve sığınmacı politikaları katılaşıyor

 “Ben ülkemde mülteci istemiyorum.” demeye ne kadar da aşinayız, oysa hissettirdiği bencil ve acımasız tavır da hiç yabancı gelmiyor. Mülteciler, ağır yaşam şartları altında nefes alamaz hale gelen ve bir umut kapısı olarak gördükleri ülkelerin sınırlarında, insanlarının yüzlerinde, bu nefret söylemleriyle inşa edilmiş aşılamaz bir duvarla karşı karşıya kalıyor. Geride bıraktıkları o acı dolu zamanlarına tekrar dönme, sevdikleri gibi ölecek olma düşüncesi bilhassa o hassas bedenleri yoruyor ve kendilerini korumaya almak üzere onlar da örüyor bir korunma duvarı dış dünyaya. Çünkü en güvenilir yer, hala yerinde olduğunu bildikleri canları ve tek sığınabildikleri güvenli liman da orası

Bu insanlık görevini tek başına üstlenmesi gereken yalnızca Avrupa değil, yalnızca Türkiye de değil, sen ben de değiliz. Tüm insanlık olarak üzerimize düşen sığınanlara sığınak olmak, çocuklarını çocuklarımız bilmek ve onlara kol kanat germek, güvenli bir yuva ortamı sağlayabilmektir. İş birliği içerisinde ve halden anlayan prosedürlerle mültecilere “işte yuvam” diyebilecekleri güvenilir bir ortam sağlayabildiğimiz, gelecek kaygılarına cevap verebildiğimiz müddetçe yaşanan mülteci krizlerini atlatabileceğiz.

Zeynep Emre
Başkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi 2. Sınıf Öğrencisi

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum